TURK BIRLIGI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

TURK BIRLIGI

TURK DUNYASININ PAYLAŞIM SAYFASI
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» ÂDEM VE HAVVA
ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimeCuma Eyl. 11, 2009 3:24 am tarafından dedekorkut1

» MUHSİN YAZICIOĞLU NE DEDİ?
ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimeÇarş. Ağus. 05, 2009 1:24 am tarafından dedekorkut1

» ÜLKÜ KERVANI ve MUHSİN YAZICIOĞLU
ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimeCuma Tem. 31, 2009 12:47 am tarafından dedekorkut1

» MUHSİN BAŞKANIN SONSUZLUĞA YOLCULUĞU
ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimeSalı Tem. 28, 2009 3:02 am tarafından dedekorkut1

» ULU HAKAN ABDÜLHAMİD HAN
ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimeÇarş. Şub. 18, 2009 11:48 pm tarafından dedekorkut1

» selamünaleyküm
ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimeÇarş. Şub. 11, 2009 2:14 pm tarafından tralikeskin

» KADIZADE RUMİ
ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimePerş. Ara. 25, 2008 2:52 am tarafından dedekorkut1

» Turancılık
ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimeC.tesi Kas. 29, 2008 7:50 pm tarafından Admin

» Mehmet Emin Yurdakul
ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimeC.tesi Kas. 29, 2008 7:44 pm tarafından Admin

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
TURK BİRLİĞİ

 

 ÜLKÜ KERVANI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
dedekorkut1




Mesaj Sayısı : 116
Yaş : 46
Kayıt tarihi : 06/07/08

ÜLKÜ KERVANI Empty
MesajKonu: ÜLKÜ KERVANI   ÜLKÜ KERVANI Icon_minitimePerş. Tem. 17, 2008 2:27 am

ÜLKÜ KERVANI
ALPEREN GÜRBÜZER

Aman Allah’ım, neydi O günler...
Bir mahşeri yaşıyorduk sanki. Sokaklar yürümez hale gelmişti, herkes birbirinden korkar olmuş, kaçanın kurtulduğu ve leş kargalarının ülkemize üşüştüğü hengâme idi...
Beşinci kol devredeydi. Kimsenin gıkı çıkmadığı bir dönemde, bu kördüğümü bertaraf edecek yürekli delikanlılar yok muydu acaba? Vaziyet bambaşka, yaşamak işkence ve eziyet, kaçan kurtuluyor, ahbab ve dost sandıklarından. Derken sahneye bir ümit doğuyor.
Bu ümit, milletin bağrından çıkan “ÜLKÜ KERVANI”dır. Kolay olmadı. Devletin halledemediği, belki de planlanmış bir senaryonun kurbanları olsalar da, delikanlı yağız yiğitler, yürekleriyle canla başla göğüslerini siper eden “ülkü kervanı” oldular. Ayakların yerden kesildiği, bedenlerin akkorlaştığı, kurşun kurşun üstüne olduğu dönemlerde yaşandı bunlar. Böylece Hak yolundan dönmek bilmeyen bu kervan: “Ülkücü” adı ile tarihte yerini aldı. Bu gençliğin vermiş olduğu mücadele dillere destan oldu. Dostlarca takdir gördü, iç ve dış düşmanlar tarafından ise kösteklendi. Bu yetmezmiş gibi, geceleri uykularını kaçıran bir vaka olarak addedildi. O fırtınalı günlerde kurtlar sülük olup posttan sıyrılırken Türkiye kan revan içindeymiş kimin umurunda.
Sadece anaların gönlü dağlanır. Bir de Türkiye’nin yoluna başkoymuş “Ülkü Kervanı”nın gönlü. Sinelerinde sevda vardır hep. Ölümüne bir sevda. Dalkavukların üstün sayıldığı, sanatkârların sansar, dâhilerin şebek olduğu bu devirde şehitler birbiri ardınca sıralanmıştı adeta.
Mevlâna’nın Şeb-i Arus (Düğün Gecesi) dediği ölümü analarına şöyle tarif ettiler:

“Ana gidiyorum Hakk yola,
İhtiyacım var dualarına,
Hakkını helal et bana ...” diye.

Belki de bu sözler dinleyen için, son bir mektuptu.
Şeb-i Arus’u tadan Şehidler, toprağına gelen can yoldaşlarıyla, anaların o hüzünlü sesleriyle adeta gök kubbeyi çınlatıyorlardı. Bütün bu ayrılık kavşağında kalpleri hüzünle dolsa da pes etmediler. Nihayetinde zorlu mücadelede kazanan, dış ve iç güçlerin azılı dişi olmadı, kazanan millet oldu. Tozbulut ve kan revan içinde akl-ı selim düşünme fırsatı bulamamışlardı.
Meydanda “Leş Kargaları” çekilince nihayet olayların analizini sağlam kafayla enine boyuna tahlil edebilme şansını yakalayabildiler ancak.
Şu kanaate vardılar: Sistemin bir oyunu imiş. Yani sistem ayakta durabilmek için bu tezgâhı Türkiye’nin başına örmüş meğer.
Meğerse bütün dünyada geçerli olan bir kural varmış: “Tekelci görüşler hükümranlıklarını sürdüre bilmek için, suni gerginliklerin türemesine zemin hazırlarlarmış hep.”
Hazırlanmış bu senaryoya rağmen, onlar halis niyetle, milli tepkilerini ortaya koymuşlardı. Bir sevda için, yani Allah Rızası’nı kazanmak için baş koydular bu yola. Ölürsek “ebedi hayat”, kalırsak “vatan bizim” dediler. Hakk’tan Hakikatten herdem olsun ve “Hakk’ın boyasıyla boyansın gönüllerimiz” niyazında bulundular.
Derken ihtilal oldu. Terazi kuruldu. Bir kefeye bu devletin temeline dinamit koymak isteyen güruh, diğer kefesine Ülkü Kervanı. İhtilal öncesi tufanı yaşamıştılar, ihtilal sonrası kıyameti yaşadılar sanki. Terazi önlerine konulunca ister istemez Mizan’ı hatırladılar. Uçsuz bucaksız hayaller boyunca Sırat Köprüsü’nden geçer gibi yedi kat göklerin mavi derinliklerinde dolaşırlarken, bir an içten içe uyanınca gördükleri manzara hiç de iç açıcı değildi. Terazinin iki kefesindeki unsurlar eşit telakki edilmişti. Devlete başkaldıranlar ile devlete itaat edenler suçlu ilan edilmişti. Hikmet-i İlâhi mapushane de varmış alın yazılarında... Adalet bu dünyada tecelli etmese de, elbet öte âlemde ve Mahkemey-i Kübra’da er geç tecelli edeceğine inançları tamdı zaten!
Mapushane, Ülkü Kervanı’nın daha da şuurlanmasını sağlamıştı. Sabr-ı Cemil sonunda mapushane, “Yusufiye Medresesi” oluverdi gönüllerde...
Küçük cihaddan büyük cihada beyan buyuran Fahr-i Kâinat Efendimizin yaşadığı günleri andıran bir döneme gelinmişti...
Ortalık sütliman... Bir imtihan tufanı içine yuvarlanmışlardı. Nefisler ön plana itildi. Ülkücülüğün kitabını ben yazdım, tarihini de ben başlattım diyenler oldu. Dava da, ülkü de bana ait dediler.
Bütün bu egolar dünyasında akl-ı selim birileri çıktı yerinden doğruldu ve yürekli bir ses şöyle dedi: “Hayır! Allah ve Resulü’nün hakikatleri dışında herşey tartışılır, hatta lider de, teşkilat da, doktrin de...”
Doğrusu da buydu. Bütün bu fitne ortamında Hakikatin ergeç tecelli edeceğine eminiz. Şehitler kervanının hayatta kalanlardan beklediği de: Hak ve Hakikat yolu olan Allah yolu’ndan dönmemektir.
Sistemin yeni kuşağın önüne koyduğu yeni bir oyun var yine. Bu sefer leş kargalarının yerini PKK almış. Yarın kim bilir hangisi?
Oğullarını kurban edecek vatan evlatları aranıyor sürekli. Külfeti üstlenecek yeni delikanlılar revaçta. Eskiden bu işi üstlenecek gönüllü (ücretsiz) delikanlılar vardı. Şimdilerde pek gözükmüyor. Öyleyse ne yapmalı?
Sonunda ücretle bu işi yapacak delikanlılar bulundu. Yeni Yavuz delikanlılar da sistemin ayakta kalması için oynanan bir oyun olduğunun farkında olmayarak, bu görevi en iyi şekilde deruhte etmek için yola koyuldular. Anadolu’nun yağız evlatları Cudi ya da kandil dağlarında en iyi şekilde dövüşüyorlar vatan ve millet uğruna. Ya conconlar, onlar da eğleniyorlar.
Peki, nimeti kim paylaşıyor dersiniz? Sakın bu soruyu sormayın. Niye mi? çünkü sakıncalı. İsterseniz biraz ipucu vereyim: Seçkinler, yani oligarşik elitist tabaka...
Her zaman öyle olmuştur. Külfet yiğit evlatlara. Nimet seçkinlere, yani bir eli yağda, bir eli balda olanlara...
Bu oyun sürekli değişik adlar altında Türkiye’de tezgâhlanıyor. Bu senaryoyu bozacak biraz basiret gerekli. Değişmeyen tek şey gönlümüz, ülkümüz ve imanımızdır.
Bugün kü Nizâm-ı Âlem Alperenlerinin dünkü Ülkü Kervanı’ndaki, Ülkü erenlerinin yaşadıklarından alacağı binlerce dersler olsa gerek. Onlar bu dünyada sefa sürmeden göçtü gittiler; “Salâtullah Selâmullah, Aleyke ya Resûlüllah” diyerek meydanlarda nice başlar verildi, hiç soran olmadı. Varsın sormasınlar. Can bülbüle dönüşünce ne önemi var? Onlar ebediyete uçtular, hor açılıp gül oldular ve her ne ki var oldular. Zaten canları gövdelerine konuktu. Biliyorlardı, bir gün ruhlarının bir kelebek misali çıkıp gideceğini.. Sonunda kafesten kuş uçmuşcasına, bu dünya kafesinden şehadet şerbetini içerek göç ettiler. Onların hayatları arkada kalan gönüldaşlarına bir tecrübe, bir ışık oldu. Ne mutlu onlardan ders alabilene...
Hak ile sevdalı olanlara, kendi özünü bilenlere ve Allah (C.C.) yolunda can verenlere çok şeyler borçluyuz. Ülkü kervanı’nın kutlu seferlerindeki yolcularına layık olabilmek için onlara yâr olabilmeli, kaygıdan azad olunarak ya da gönüllerimizi şadan kılarak, can mülkümüzü abad bilip ve yeniden sefere
Dostları selamlıyarak yola koyulmalı.
Onlar “Bir ölür, bin diriliriz” dediler. “Hak nasip eylesede, bu mübarek seferde Resulüllah (S.A.V.)’ın izininin tozuna sürsem yüzümü” dediler.
Gâh düşünde Cemalin bu kez görebilmek aşkıyla ebediyete kavuştular. Gonca gül misali gülerek vuslata erdiler.
Ruhları Şad olsun!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ÜLKÜ KERVANI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
TURK BIRLIGI :: RESİMLER :: MANZARA-
Buraya geçin: