ÂDEM VE HAVVA
ALPEREN GÜRBÜZER
Allah Teala üç defa âlemi emirden emredince Âdem (a.s) topraktan yaratılmış oldu. Derken topraktan yaratılan Âdem’e ruh üflenip ilk insan hayat buldu. Özellikle bu fermanla ilk insanın alnı ışıl ışıl parlayıverdi. Öyle ki insanoğlu hayata gözlerini açmanın sevincini yaşadı biranda.
Allahü Teala sonra çamurdan yarattığı Âdem’e tazimde bulunmak için Meleklerine:
—Âdem’e secde edin! Diye emir buyurdu. İblis hariç bütün melekler secde etti. İblis aynı zamanda meleklerin hocası olup çok bilgili bir mahlûktu. Sadece bilgi mi? Elbette ki hayır, ibadette de öndeydi, üstelik her zerrede secde etmediği yer kalmamıştı da
Hak Teala İblise:
—Niçin emrime uymadın?
İblis:
—O topraktan ben ise ateşten yaratıldım cevabını vererek itirazda bulundu. İtiraz ederken bilgeliğini ve amelini sermaye bildi, sandı ki bunca amel ve sermaye onu kurtaracak.
İblis bu çıkışıyla aslında ilk defa kendi görüşünü görüş bilerek Allah’a karşı kıyas yaptı, bunca sermayesine güvendi ama nafile. Zira ilahi huzurdan tard ediliverdi.
İtirazın bedeli ağır olmuştu, ebedül ebed lanet halkası geçirilerek ansızın huzurdan kovuldu.
İblis:
— Madem tard edildim, hiç olmazsa bana mühlet ver kullarını saptırayım dedi.
Allahü Teala imtihan gereği:
— Peki, ama şunu bil ki benim yolumdan giden samimi kullarımı doğru yoldan çıkarmaya gücün yetmeyecektir.
Böylece şeytan verdiği sözü yemeyerek o gün bugün kıyamete kadar üstlendiği şer tohumlarını saçmaya devam ediyor, edecekte. Fakat Allah (c.c) buna karşılık peygamberleri ve onun varisleri vasıtasıyla mü’minleri destekleyeceğini vaat ederek insanoğlunu imtihana tabii tutmanın yolunu açtı.
İnsanoğlu için ilk imtihan şöyle başladı. Allahü Teala Âdeme ve Havva’ya:
— Cennetimde dilediğiniz gibi yaşayabilirsiniz ancak şu ağaca (muhtemeldir ki buradaki ağaçtan murat buğday) yaklaşmayın diye beyan buyurmuştu.
Âdem ile Havva cennette yaşamalarını idame ederken bu arada şeytan da bir şekilde yolunu bulup yasak olan ağaçtan haberdar olmuştu. Hatta kendince ilahi huzurdan kovulmanın intikamını almak için seferber oldu bile. Önce cennetin kapısına geldiğinde Tavus’a binbirtürlü dil döktü. Tavus bu durum karşısında; seni cennete alamam ancak bunu yapsa yapsa kardeşim (yılan) yapar dedi. Kardeşi yılan cennet kapısına geldiğinde şeytan ona; ağzını aç deyince cennet kapısından girmeyi başardı da. Zira şeytan bin bir türlü hilelerinin nihayetinde Âdem ve Havva’nın yanına geliverdi. Onlara:
— Şu ağaçtan yerseniz ilelebet, sonsuza dek cennette kalırsınız telkininde bulundu. Havva şeytanın sözlerine kanmıştı. Aslında her ikisi de şeytan olduğunu bilemediler, üstelik şeytan yemin billâh ta etmişti. Çünkü her ikisi de yemin eden yalan söylemez diye düşünmüşlerdi.
Şeytan Âdem’e vesvese verince içine biranda korku düştü. Hatta ne yapsam da sonsuza kadar cennette kalabilsem diye için için derinlere daldı. Fakat Havva annemiz kadınlık ruhundan mı olsa gerek şeytanın vermiş olduğu başaklardan bir tanesini alıp yedi, diğer birini ise sakladı, arta kalan beşini de Âdem’e getirerek onunda yemesini sağlamak için dil döktü. Öyle ki yediği yemişi öve öve bitiremedi. Âdem, Allah’ın bu hususta emri var dediyse de Havva annemiz:
— O affedicidir dedi.
Âdem (a.s) buna rağmen sözüne aldanmadı, ama bu sefer Havva annemiz Âdem’e cennet şerbetini içirdi. Tabii birazdan Âdem’e şerbetin etkisiyle üzerine ağırlık çöktü, ardından üzerine rehavet bürüyünce Allah’a verdiği sözü de unutmuş oldu. Dahası fırsattan istifade Havva saklamış olduğu yemişi Âdem’in ağzına bırakınca yutuverdi. İşte ilk imtihanımız bu hadiseyle başlar. Nitekim Cebrail, Âdem ve Havva’yı Allahın emri gereği yasaklanmış ağaca tamah ettikleri için, cennet yurdundan çıkarıverdi. Böylece şeytanda muradına ermiş oldu. Cebrail sonra da şeytanın cennet kapısından girmesine aracılık eden Tavus ve yılanı çıkardı.
Âdem (a.s) ve Havva yeryüzüne ayrı ayrı yerlere indirildi. Âdem (a.s) Serendap dağına, Havva’da Cidde’ye, Tavus’ta Yemen’e, Şeytanda Mısır’a indirildi. Hayye diye tabir edilen yılanda İsfahan’a konuşlandırıldı.
Âdem (a.s) ve Havva bin pişmanlıkla yeryüzünde yıllarca ağlayıp tövbe etti.
Âdem (a.s) yıllarca ağlamanın ardından ağzından dökülen:
— Ya Rabbi Muhammed (a.s)’ın hürmetine mağfiret eyle cümleleri kurtuluşuna vesile oldu.
Allahü Teala:
— Ya Âdem Habibim Muhammed’i nerden bildin?
Âdem (a.s):
— Bana ruh verdiğinde gözümü açtığımda senin isminin yanında onun ismini görmüştüm, dolayısıyla Habibini çok sevdiğini anladım.
Hak Teala:
— O halde Habibim hürmetine tevbeni kabul ettim.
Cebrail (a.s), Hz. Adem’e Hac etmenin erkânını ve usulünü öğreterek Arafat’a çıktı. Havva’da Âdem’i bulmak ümidiyle, Cidde’den Arafat’a gelerek birbirlerine ancak yıllar sonra kavuşabildiler. Arafat’a çıkmak aynı zamanda hem Hac, hem de ayrılıkların son bulması demektir. Yani vuslattır Arafat.
Âdem ve Havva’dan çocuklar oldu, hatta her birini ikiz doğurdu. Allah bir batından gelen erkek ile kızın bir başka batından gelenlerle evlenmesini emreyledi. Bu arada Habil ve Kabil arasında kıskançlık bürüdü. Çünkü Âdem (a.s) İklima’yı Habil’e, Lübüda’yı da Kabil’e nikâhlamıştı. İklima daha güzeldi. Bu yüzden kıskançlık doruğa ulaştı ve ilk cinayet Kabil tarafından gerçekleşiverdi. Demek ki ilk kan, ilk cinayet kardeş katili ile başlamış meğer. İşte bu hadiseden sonra dünyanın gidişatı iki kutup üzerine cereyan etti. Habil merhametin, güzelliğin ve iyiliğin kutbu, Kabil ise kötülüğün ve fesadın kutbu oldu. Âdem (a.s) üzülse de dünya var oldukça hem kötüler hem de iyiler sahnede yerini alacak elbet. Şairin; Oluklar çift birinden nur diğerinden kir akar dediği kaçınılmaz alınyazısı işte bu olay olsa gerektir.
Habil’in ölümünden beş yıl sonra Şit (a.s) dünyaya geldi. Şit (a.s) Âdem’in bir nebze olsa üzüntüsünü almıştı. Çünkü o nur, bu seferde onun alnında parlıyordu.
Artık Âdem (a.s)’ın ahir ömrü yaklaşmış ve hastalanmıştı. Şit (a.s)’a son ebedi yolculuğuna koyulurken vasiyet etti. Oğluna dedi ki;
— Oğlum şu beş şeyi unutma; Dünya fani, her işin sonunu nereye varacağını düşün sonra işe koyul, Bir işe başladığında kalbine sıkıntı hâsıl olursa işi bırak, istişare ederek işlerini halletme yolunu tercih et, sakın ola ki kadın sözüyle hareket etme.
Hz. Adem (a.s) son maddede geçen kadın sözüyle hareket etme vasiyeti ile belli ki Cennet yurdundan Havva annemizin telkinine kapılmanın bedelini ağır ödemesinin tesiri olmuş.
Vasiyetinin ardından en son nefesinde oğluna:
— Ey Şit! Hak yol üzere ol, deyip ruhunu teslim etti oracıkta.
İlk insan aynı zamanda ilk peygamber olarak bu dünyadan göç ettikten sonra Şit (a.s) ilahi emaneti devr aldı ve insanoğlunun ikinci peygamberi olarak yoluna devam etti. Zaten bu yolda durmak yola devam esastır.
Vesselam.